Tarih: 29.10.2008 04:01

Cumhuriyeti Böyle Kurduk

Facebook Twitter Linked-in

 

Mustafa Kemal Atatürk “Ya istiklal ya ölüm” parolasıyla çıktığı yolda, bir ulusu bir araya getirme başarısını göstererek, tüm yokluk ve imkansızlıklara rağmen Türk mucizesini gerçekleştirip, 29 Ekim 1923’de Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.
1. Dünya Savaşı sona ermiş, Avrupalı, “Hasta Adam”dan pay kapmak mücadelesini sürdürürken, 16 Mayısta İstanbul’dan yola çıkan ve bir ulusa var olma savaşında önderlik eden Mustafa Kemal’in halkına olan inancıyla 85 yıl önce kurduğu Türkiye Cumhuriyeti bugün bölgesinin en büyük gücü olma özelliğini taşıyor. Savaş silahları ne kadar gelişirse gelişsin, bu silahları savaşın sonucu üzerindeki etkisi ne kadar büyük olursa olsun, savaşı sevk ve idare eden ve kazanan insandır. Büyük Önder Atatürk de Türk halkına olan inancıyla çıktığı yolda karşılaştığı binlerce sorunu alt ederek, halkını bir araya getirmeyi başarmış ve harabeye dönmüş bir imparatorluğun küllerinden yeni bir devlet kurmayı başardı.
 
İşgal altındaki vatanı kurtarmak için yola çıkan Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, milli mücadele ateşini Erzurum Kongresi’nde yaktı. Milli mücadelenin en büyük kilometre taşlarından olan Erzurum Kongresi sırasında yaşananlar Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi açısından önemli özellikler taşımakta. 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a gelen Atatürk ilk defa “Cumhuriyet” ifadesini burada kullandı. Atatürk’le birlikte Erzurum Kongresi’ne katılan Mazhar Müfit Kansu, “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le” adlı eserinde Atatürk tarafından Cumhuriyet kelimesinin ilk defa ifade edilmesini şöyle anlatıyor, “Mazhar not defterin yanında mı? diye sordu. Hayır Paşam... dedim. ‘Zahmet olacak amma, bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel’ dedi. Nerede ise sabah olacaktı. Fakat onun yanında iken, dünya, gecesi gündüzü olmayan bir alemden ibaretti. Binaenaleyh, uyku ihtiyacı da yoktu. Hemen aşağı indim. Not defterimi alıp geldim.
 
“O, hatıra defterime ve günü gününe her hadiseyi not edişime hem memnun olur, hem de bazen latife etmekten kendisini alıkoyamazdı. ‘Hafızalarımız zayıfladığı zaman Mazhar Müfid’in defteri çok işimize yarayacak’ derdi. Defterimi getirdiğimi görünce, sigarasını birkaç nefes üst üste çektikten sonra: ‘Ama bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar mahrem kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin. Şartım bu’ Dedi. Süreyya da ben de ‘Buna emin olabilirsiniz Paşam’ dedik. Paşa, bundan sonra ‘Öyleyse önce tarih koy!’ dedi. Koydum: 7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı. Tarihi sayfanın üzerine yazdığımı görünce, ‘Pekala..yaz!’ diyerek devam etti, ‘Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz münasebetiyle söylemiştim’ dedi.”
 
Cumhuriyet Sedası
 
Mustafa Kemal Atatürk’ün kongrenin ardından Sivas’a gitmeden Köşk adlı mesire alanındaki gezintisinde yaşananlara anılarında yer veren Gazeteci Süleyman Necati ise o günü şöyle kaleme almış, “Albayrak Mektebi talebesi de o civarda gezintiye çıkmışlardı. Çocuklar Paşa’yı görünce koşarak etrafını aldılar. Biz de ulaştık. Paşa çocuklarla hasbıhal ediyordu... Birden bire hiçbir telkine tabi olmadan bir sada yükseldi: Yaşasın Cumhuriyet... Talebenin bu avazı Mustafa Kemal Paşa’yı kendinden geçirmişti.”
 
Erzurum Kongresi sonrası Sivas’a yola çıkan Atatürk ve beraberindekilerin yolda birçok sıkıntıyla karşılaştıkları biliniyor. Mazhar Müfit Kansu, o günlerle ilgili de şu bilgileri vermekte,“Bir pınar başında mola verdik. Paşa ‘Hemen yemeğimizi yiyelim vakit kaybetmeksizin yola devam edelim’ dedi. Çünkü 4 Eylülde kongrenin açılması kararlaştırılmış olduğuna nazaran, yolculuğumuz muayyen bir programla tayin ve tespit edilmişti. Hareket ve molalarda o programa uymak zorundaydık. Ancak Paşa’nın ‘Yemeğimizi yiyelim” deyişinden sonra vaziyetimizin biraz acıklı olduğunu da tebarüz ettirmeliyim. Yemek deyince, bilhassa Anadolu’daki kara yolculuklarında gün görmüş insanlar için yemek; tavuk, hindi, soğuk et, su böreği, köfte gibi şeylerden düzülen nevaledir. Hepimiz de bu çeşit nevalelerle yolculuk etmiş insanlardık. Fakat bu defa nevalemiz peynir, zeytin ve kuru ekmekten ibaret azıktı.”
 
Büyük Önder Atatürk, savaşmaktan bıkmış, elindeki her şeyini kaybetmiş Türk Ulusu’nu özgürlüğünü yitirmemesi için, öncelikle savaşması gerektiğine inandırarak bugüne ulaşılmasını sağladı. Türk Milleti’ni milli mücadele esnasında doğru bilgilendirilmesinin gerekliliğini ilk kavrayan kişi de olan Mustafa Kemal Atatürk, Türk Ulusu’nun sesi olan Anadolu Ajansı’nı da kurdurarak hem Türk Milleti’nin moral kazanması hem de milli mücadeleye karşı olan güçlerin yapacakları karşı propagandaların engellemeyi başarmıştı.
 
19 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Samsun’a ulaşan Mustafa Kemal Paşa, 3 Temmuzda Erzurum’un Ilıca ilçesinde yaşadığı bir olay Türk milletine olan inancını pekiştirdi.
 
Erzurum girişinde bulunan Ilıca ilçesinde bir süre dinlenen Atatürk’ün, Çukurova’da muhacir olarak bulunup Erzurum’a dönen ihtiyar Mevlüt Ağa ile aralarında geçen konuşma Türk mİlleti’nin sahip olduğu bağımsızlık tutkusunu en iyi şekilde göstermekte:
 
“Çukurova gibi verimli bir memleketten niye döndüğü” yönündeki sorusunu Mevlüt Ağa’nın “Hayır Paşam, geçimimiz çok rahattı. Son günlerde işittim ki İstanbul’daki bazı ırzı kırıklar, bizim Erzurum’u Ermenilere vereceklermiş. Geldim ki göreyim, bu namertler kimin malını kime veriyorlar” diye cevaplaması üzerine Atatürk çok duygulanmış, gözleri yaşarmış ve etraflarındakilere, “Bu milletle neler yapılmaz ki...” diyerek bağımsızlık mücadelesinde milletine olan inancını göstermiştir.
 
Büyük Önder Atatürk’ün başlattığı milli mücadelede Türk Milleti’nin her ferdi büyük kahramanlıklar göstererek, yurdunu işgal edenlere karşı destanlaşan başarılara imza attı.
 
İzmir’de Hasan Tahsin, Kahramanmaraş’ta Sütçü İmam kurtuluş yolundan düşmana ilk kurşunları atarken, bir millet kadını, çocuğu, yaşlısı, genciyle dünyaya örnek olacak kahramanlıklar gösterdi.Kara Fatma, Binbaşı Ayşe, Gül Hanım gibi binlerce Türk kadını cephelerde hem düşmanla savaştı hem savaşan askerlerine cephane taşıdı, yiyeceği fanilayı, çorabını ördü.Türk Ulusu’nun çocukları da milli mücadelede devleşti. Çukurovalı 14 yaşındaki Osman, 12 yaşındaki Nezahat Onbaşı, Gaziantepli tek ayağı ile milli mücadele katılan Gazi Mehmet bu çocuklardan sadece bir kaçı.



Orjinal Habere Git
— HABER SONU —