Tarih: 13.11.2008 12:30
Çarşamba Sohbetleri Devam Ediyor
Türk Ocağı Kırıkkale Şubesi tarafından her Çarşamba düzenlenen sohbetler bu haftada devam etti. Tarihimizin önemli isimlerinden biri olan Enver Paşa konusunda bilgeler veren Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sıddık Çalık, Enver Paşa’nın Osmanlı Devleti`nin son yıllarında Türk asker ve siyaset adamı olduğunu, İttihat ve Terakki Cemiyeti`nin kurucu ve önderleri arasında bulunduğunu vurguladı.
Türk Ocakları Kırıkkale Şube binasında gerçekleştirilen programa öğretim görevlileri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, kamu ve kurum yetkilileri ile şube yetkilileri katıldılar. Toplantıda Enver Paşa’nın özgeçmişi slayt gösterileriyle okundu.
Enver Paşa’nın öz geçmişini anlatan Yrd. Doç. Dr. Sıddık Çalık “Osmanlı Devleti`nin son yıllarında Türk asker ve siyaset adamı. İttihat ve Terakki Cemiyeti`nin kurucu ve önderleri arasında bulunmuş, 1913`te Babıali Baskını adı verilen darbeyle cemiyetin iktidara gelmesini sağlamış, 1914`te Almanya ile askeri ittifaka önayak olarak Osmanlı Devleti`nin Birinci Dünya Savaşı`na girmesine öncülük etmiş, savaş yıllarında "Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili" sıfatıyla askeri politikayı yönetmiştir”
“Dünya Savaşı`nın yenilgi ile sonuçlanması üzerine, Almanya ve Rusya`da Türk halkların bir araya getirme amaçlı pek çok mücadelelerde bulunmuş, Sovyet hükümetinin desteğini kaybettikten sonra Orta Asya Türklerini, Rus işgaline karşı ayaklandırmak amacıyla gittiği Türkistan`da Bolşevik Ruslara karşı yaptığı bir çatışma sırasında şehit olmuştur. 1914`te Padişah Abdülmecit`in torunu (Şehzade Süleyman`ın kızı) Naciye Sultan`la evlenerek Osmanlı hanedanına damat olmuştur. Bu evlilikten Türkân Mayatepek ve Mahpeyker Ürgüp adlı kızları ve Ali Enver Akoğlu adlı bir oğlu vardır” şeklinde konuştu.
Enver Paşa’nın Soğukçeşme Askeri Rüştiyesinde öğrenim gördüğünü söyleyen Çalık “Harp okulunu 1899`da piyade teğmeni olarak bitirdikten sonra, 1902`te kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisinden mezun oldu. Selânik`teki üçüncü ordunun emrine girdi. 1906`da binbaşı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti kadrosu içinde yer aldı. II. Meşrutiyet`in ilan edilmesinde önemli rol oynadı. Makedonya Genel Müfettişliği ve Berlin Ateşemiliterliği gibi görevlerde bulundu. 31 Mart olayında Hareket Ordusuna katıldı. İşkodra mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak İtalyan saldırısına başarıyla karşı koyan Enver Paşa, 1912`de yarbay oldu”
“23 Ocak 1913`te İttihat ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali Baskınına katıldı. Yakup Cemil ve cemiyetin diğer fedaileri ile birlikte Sadrazam Kamil Paşa`nın istifasını sağladı. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı ele geçirmesinden sonra, İkinci Balkan Savaşı sırasında Edirne`nin ve Kırklareli`nin kurtarılmasında önemli rol oynadı. Bu başarısından sonra albaylığa ardından da tuğgeneralliğe yükselen Enver Paşa, Padişah`ın torunu Naciye Sultan ile evlendikten sonra 1914`te 33 yaşında Sait Halim Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı oldu. Orduda bazı düzenlemeler yapan Enver Paşa, Fransız modeli yerine Alman stilini uyguladı”
Edirne`nin geri alınmasını sağlayan, beklenmedik şekilde ani ve beklenmedik saldırıya dayalı askeri strateji anlayışı olduğunu söyleyen Çalık “Rusya`nın Kafkaslardan saldırması üzerine düzenlediği Sarıkamış Harekatında , komuta ettiği ordu bozguna uğradı. 1877-1878`deki 93 Harbi sırasında da yerli Ermenilerin Osmanlı`ya karşı yayılmacı Rus ordularının yanında çarpıştığını ve de cephe gerisinde isyanlar çıkarttığını bilen Enver Paşa, sonradan Kuşçubaşı Eşref`in de etkisiyle Ermeni Tehciri diye anılacak kararı destekleyerek, Doğu Anadolu`daki Ermenilerin Suriye vilayetine nakledilmelerine karar verdi. Böylelikle Doğu cephesinde herhangi bir düşman kuvvetinin oluşmamasını sağladı”
“Savaşın Osmanlı Devletinin yenilgisi ile sonuçlanması ve İngilizler`in İttihat ve Terakki üyeleri hakkında yakalatma emri çıkarmasından sonra partili arkadaşlarıyla birlikte bir Alman denizaltısıyla yurttan ayrıldı, önce Odessa`ya, oradan da Berlin`e gitti; daha sonra Rusya`ya geçti. Anadolu`daki Milli Mücadele hareketine katılmak istediyse de kabul edilmedi. [1] [2] 1920 Eylül`ünde Bakü`de "Şark Milletleri" toplantısına katıldı ve Batum`da Türkiye Şuraları Partisini kurarak Türkistan`ı kurtarma hareketini başlattı. Turan Kağanlığı`nı kurmak için büyük uğraşlarda bulundu ve Türkistan Türklerini birleştirerek Basmacı İsyanı`nı başlattı. 4 Ağustos 1922`de Kurban Bayramı sırasında Tacikistan`da, Belçivan yakınlarında Agop Melkovian komutasındaki Bolşevik Ruslara karşı yapılan bir çarpışmada mitralyöz kurşunlarıyla şehit edildi ve Çeğen köyüne gömüldü”
İttihat ve Terakki’nin kuruluş döneminden bahseden Çalık “İttihat ve Terakki Cemiyeti (Partisi) adını alan hareket, II. Abdülhamit`in rejimine karşı mücadele etmek amacıyla yurt içinde ve yurt dışında örgütlenen iki veya daha fazla grubun birleşmesiyle oluşmuştur. Yurt içinde İTC`nin ilk nüvesini 1889`da Askeri Tıbbiye Mektebi`nde kurulan İttihad-ı Osmani Cemiyeti adlı gizli örgüt oluşturdu. Bu örgütü İshak Sükûti (1868-1902), İbrahim Temo (1865-1939), Abdullah Cevdet (1869-1932), Mehmed Reşid ve Hikmet Emin adlı beş öğrenci kurdu. Örgütün bazı üyeleri tutuklandı, bazıları ise Paris`e kaçtı ve anayasa taraftarı diğer Osmanlı muhacirleriyle bir araya geldiler” sözlerinde bulundu.
Çalık “Ahmet Rıza beyin önderliğindeki bu grup Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adlı örgütü kurdu ve 1895`ten itibaren Osmanlıca ve Fransızca yayımlanan Meşveret adlı gazeteyi çıkarmaya başladı. 1896`da yapılan kongrede, daha liberal ve İngiliz yanlısı görüşleriyle tanınan liberal Mizan gazetesinin editörü Mizancı Murat Bey cemiyet başkanlığına getirildi. 1897 başlarında İttihat ve Terakki Cemiyeti`nin merkezi Cenevre`ye taşındı. 1902`de yapılan I. Jön Türk Kongresi`nde cemiyet, "Prens" Sabahaddin Bey öncülüğündeki kendilerine liberal demekle beraber aslında monarşıst olan grupla Ahmet Rıza öncülüğündeki liberal-milliyetçiler arasında ikiye bölündü”
“1905`ten sonra Türkiye`den gelen Doktor Nazım ve Bahaeddin Şakir Beyler`in önderliğinde propaganda ve örgütlenme çalışmalarına hız verildi. 1906 Eylül`ünde Selanik`te posta zabiti Mehmet Talat tarafından Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu ve örgüt sürgündeki jöntürkler ile irtibata geçti. İki ay sonra Şam`da Mustafa Kemal Beşinci Ordu subayları arasında Vatan adlı örgütü kurdu. 1907 Eylül`ünde Paris`te yapılan ikinci Jöntürk Kongresi`nde Jöntürk hareketi İttihat ve Terakki Komitesi adını aldı. Teşkilat Vatan ile bazı başka muhalif grupları da bünyesine kattı.[2] 1907`de toplanan II. Jön Türk Kongresi`ne tüm muhalif gruplarla birlikte Taşnaksutyun adıyla bilinen Ermeni Devrimci Federasyonu da katıldı. Bu kongrede, II. Abdülhamit yönetimine karşı bir ihtilal örgütlenmesi kararı alındı”
“1895`ten itibaren Osmanlı Devleti`nin her yanında askeri birlikler içinde devrimci örgütlerin kurulduğuna dair anlatımlar vardır. Ancak bu örgütlerin birbiriyle ilişkisi ve merkezi bir koordinasyona ne ölçüde sahip oldukları yeterince aydınlatılamamış konulardır. Örgütlerin birçoğu daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti`ne katıldı. Merkezi Selanik`te bulunan 3. Ordu, 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren devrimci örgütlenmelerin en önemli odağı oldu. 1903`te başlayan Makedonya İsyanı`nı bastırmakla görevlendirilen ordu bünyesinde, Makedon devrimci örgütlerinden esinlenen devrimci gruplaşmalar oluştu. Örgüte katılan subay ve siviller silah üzerine yemin ediyor ve örgüt sırlarını dışa vurdukları takdirde öldürülmeyi göze alıyorlardı. 1908 Devrimi`ni Selanik`te bulunan İttihat ve Terakki Merkez Komitesi organize etti. 1908`den sonra Osmanlı siyasetinde ön plana çıkan İttihat ve Terakki liderlerinin hemen hepsi, başta Talat, Enver, Cemal, Cavit, Mustafa Kemal, Rahmi ve Şükrü Beyler olmak üzere, 1908 öncesinde Selanik`teki İTC örgütlenmesinde yer alan isimlerdi”
Mustafa Kemal’in 1907 yılında cemiyete üye olduğunu söyleyen Çalık “22 Eylül 1909 tarihinde Trablusgarp delegesi olarak cemiyetin genel kongresine katılmıştır ve bu kongrede partiyi aşağıdaki nedenlerden terk etmiştir. Parti içinde zabitler (subaylar) bulunmamalıdır. Siyasetle uğraşanlar askerlik görevini bırakmalıdır. Aksi halde askerî emir komuta zinciri, cemiyetin hiyerarşisi ile karışır ve askerî disiplin sekteye uğrar. Bunun askeriyede olumsuz sonuçları olur. Cemiyet, komita hüviyetinden çıkmalı ve partileşmelidir. Parti yöneticileri Mustafa Kemal`in görüşlerine katılmadılar. Sadece daha önceki kongrede aynı fikri savunmuş olan Kazım Karabekir destekledi. Bu tarihten sonra Mustafa Kemal sadece askerlikle ilgilenmeye başlamıştır” ifadelerine yer verdi.
İkinci Meşrutiyet dönemi hakkında bilgiler veren Çalık “Cemiyet İktidarının Kurulması 24 Temmuz 1908`de Meşrutiyet`in ilanından sonra İTC doğrudan iktidara gelmedi; Hüseyin Hilmi Paşa, İbrahim Hakkı Paşa ve Sait Paşa gibi saygın kişiliklere kurdurulan hükümetleri dışarıdan kontrol etmeyi tercih etti. Aralık 1908`de seçilen Mebusan Meclisi`nde üyelerin büyük çoğunluğu İTC tarafından desteklenen kişilerdi. Şubat 1909`da Osmanlı tarihinde ilk kez bir hükümet, mecliste İTC grubunun verdiği güvensizlik oyuyla düşürüldü”
“Cemiyetin 1908, 1909, 1910 ve 1911`de yapılan ilk dört kongresi Selanik`te gizli olarak yapılmış ve Merkez Komite üyeleri kamuya açıklanmamıştı. Gizli bir cemiyetin siyasi sorumluluk taşımadan sahip olduğu iktidar, 1909 başlarından itibaren sert eleştirilerle karşılaştı. "Rical-i gayb" (görünmez kişiler) deyimi siyasi hiciv diline girdi. Nisan 1909`da cemiyete muhalif bir gazetecinin Galata Köprüsü üzerinde kimliği belirsiz bir kişi tarafından öldürülmesi üzerine çıkan olaylar, İTC iktidarına karşı "31 Mart Vakası" olarak bilinen ayaklanmaya yol açtı. Bu ayaklanma Selanik`ten gelen ordu birlikleri tarafından bastırıldı. Cemiyet eskisinden daha güçlü bir şekilde iktidara yerleşti. II. Abdülhamit`in yerine getirilen V. Mehmet Reşat, iktidarın elinde bir kukla olmaktan ileri gidemedi. Ağustos 1909`da yapılan Kanun-ı Esasi değişikliğiyle siyasi güç, meclisin tekeline alındı”
Yönetimin izlediği milliyetçi politikaların Balkanlarda (özellikle Arnavutluk`ta) yol açtığı tepkiler ve ordunun politize edilmesinin doğurduğu kaygılar, 1911`de Cemiyetin Meclis grubunun dağılmasına ve en az iki muhalif partinin ortaya çıkmasına yol açtı. Şubat 1912`de yapılan Meclis seçimleri, İTC örgütünün yönlendirdiği şiddet olayları ve yolsuzluklara sahne oldu. "Sopalı Seçim" olarak anılan seçimi, hemen her yerde İTC adayları kazandı. Bunun üzerine muhalefet seçim sonuçlarını gayrımeşru ilan ederken, ordu içinde Halaskâr Zabitan adıyla, İTC iktidarına son vermeyi hedefleyen bir örgüt ortaya çıktı. 16 Temmuz 1912`de, Halaskâr Zabitan grubu`nun muhtırası üzerine Sait Paşa başkanlığındaki İTC kabinesi istifa etmek zorunda kaldı.
“Gazi Ahmet Muhtar Paşa`nın "partilerüstü" Büyük Kabine`si, İTC egemenliğine son vermeyi hedefliyordu. Bu amaçla öncelikle Şubat 1912 seçimi iptal edilerek Meclis feshedildi. Buna karşılık özellikle İstanbul`da İTC örgütü kontrolündeki emniyet teşkilatı tarafından desteklenen Kayıkçılar Cemiyeti ve benzeri kitle örgütleri hükümeti zor durumda bırakmaya devam ettiler.
Ekim 1912`de çıkan Balkan Savaşı`nın kısa zamanda hezimete dönüşmesi, siyasi ibrenin bir kez daha İTC yönüne dönmesine yardım etti. Şiddetli bir milliyetçilik politikası benimseyen Cemiyet, bir yandan yenilginin suçunu hükümete yüklerken bir yandan ordudaki kilit subayları ele geçirmeyi başardı. 23 Ocak 1913`teki Babıali Baskınında o sırada binbaşı rütbesinde olan Enver öncülüğünde silahlı bir grubun Babıali`de toplantı halindeki hükümeti basarak, Harbiye Nazırını öldürüp sadrazamın kafasına silah dayayarak istifaya zorlamaları ile İttihat ve Terakki askeri darbe yapmak suretiyle iktidarı ele geçirdi”
“İktidarı, askeri darbe ile ele geçirdikten sonra da Cemiyet, kendi hükümetini kurmaktansa, saygın bir asker olan Mahmut Şevket Paşa`yı sadrazamlığa getirmeyi seçti. Ancak 11 Haziran 1913`te Mahmut Şevket Paşa`nın da bir suikaste kurban gitmesi üzerine, Sait Halim Paşa sadrazamlığında kapsamlı bir diktatörlük yönetimi kuruldu. Aralarında muhalif siyasi liderlerin bulunduğu 24 kişi Mahmut Şevket Paşa suikastiyle ilgili görülerek idama mahkûm edildi. (Osmanlı Devleti`nde 1820`lerden bu yana infaz edilen ilk siyasi idamlardır.) İTC yönetiminin muhalifleri arasında bulunan, çoğu yazar, gazeteci ve milletvekili olan 250 dolayında kişi Sinop`a sürgün edildi. Tüm muhalif gazeteler kapatıldı”
“Kendini bir "devrim (inkılap) rejimi" olarak gören İTC iktidarının, 1913`ü izleyen dönemdeki politikaları Silahlı Kuvvetlerde büyük tensikat yapıldı. Enver Bey dört rütbe birden yükseltilerek paşa oldu ve ordu yönetimine getirildi. Dış politika Alman yanlısı bir çizgiye yöneldi. İdeolojik alanda Türkçülük ve Turancılık görüşleri benimsendi. Cemiyetin "resmi sözcüsü" kimliğini kazanan Ziya Gökalp`in yanısıra, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin (Yurdakul), Ömer Seyfettin, Yunus Nadi, Halide Edip gibi partili yazarlar bu görüşleri savundular. Öte yandan, şair Mehmet Akif (Ersoy)`un savunduğu bir İslam milliyetçiliği akımı da Cemiyet içinde yandaş buldu”
“Gayrımüslim azınlıkları ekonomik yaşamdan silmeyi hedefleyen Milli İktisat Politikası benimsendi. 1914`te kapitülasyonlar tek taraflı olarak feshedildi. Dilde sadeleşme ve Türkleştirme çalışmaları başlatıldı. Medrese eğitiminin modernleştirilmesini ve Maarif Nezareti denetimine alınmasını öngören reformlar yapıldı. Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile medeni hukukta kadın-erkek eşitliği getirildi, kadınlara boşanma hakkı tanındı. 1917`de Osmanlı Hanedanı`na son vererek (belki Enver Paşa başkanlığında) bir Cumhuriyet kurma görüşü ortaya atıldı ise de Cemiyetin Talat Paşa kanadının muhalefeti üzerine bundan vazgeçildi”
Savaş yıllarından bahseden Yrd. Doç. Dr. Sıddık Çalık “Cemiyet üst yönetimi ile Almanya arasında 2 Ağustos 1914`te hükümetten ve padişahtan habersiz olarak imzalanan ittifak antlaşması sonucunda, Türkiye Birinci Dünya Savaşı`na Almanya safında katıldı. Bu olay Cemiyet içinde eleştirilere ve bölünmeye yol açtı. Cavit Bey, Ahmet İzzet Paşa, Çürüksulu Mahmut Paşa gibi önemli İttihatçılar hükümetten ve askeri görevlerden ayrıldılar. Fethi Bey, Rauf Bey, Mustafa Kemal gibi bazıları da görevde kalmakla birlikte Enver Paşa başkanlığındaki Cemiyet yönetimine karşı çeşitli derecelerde tavır aldılar”
“Daha önce İstanbul Muhafızı (emniyet müdürü) ve Bahriye Nazırı olarak rejimin üç kilit isminden biri olan Cemal Paşa, savaşın ilk aylarında Suriye kumandanlığına gönderilerek fiilen merkez yönetiminden uzaklaştırıldı. Rejimin iki lideri olarak kalan Talat Paşa ve Enver Paşa arasındaki rekabet, zaman zaman su yüzüne çıkmakla birlikte bir kopmaya yol açmadı.
Savaşın ilk aylarında Sarıkamış`ta, daha sonra Süveyş`te ve Irak`ta uğranan ağır yenilgiler Başkumandan Enver Paşa`nın siyasi konumunu sarsamadıysa da, stratejik becerisine ilişkin kuşkular doğurdu. Enver`e yakınlığıyla tanınan İaşe Nazırı Topal İsmail Hakkı Paşa`ya atfedilen büyük mali yolsuzluklar da İTC rejimini yıprattı”
“Mütareke ve Kurtuluş Savaşı Dönemi [değiştir]Birinci Dünya Savaşı`ndaki yenilginin kesinleşmesinden sonra Talat Paşa hükümeti 8 Ekim 1918`de istifa etti. 1 Kasım`da yapılan olağanüstü kongrede İTC kendini feshederek, Teceddüd Fırkası (Yenilenme Partisi) adıyla yeni bir parti kurulmasına karar verdi. 2 Kasım`da İTC liderleri Enver, Talat, Cemal, Bahaeddin Şakir ve Dr. Nazım yurt dışına kaçtılar”
“Bu dönemde gerek Türkiye`de gerek İtilaf Devletleri kamuoyunda yaygın olan inanca göre parti örgütü tasfiye edilmemiş, daha sonra yeniden ortaya çıkmak üzere yeraltına çekilmişti. Alman ittifakından ve savaş sırasında gerçekleşen yolsuzluk ve katliamlardan sorumlu tutulan liderler gizlenmiş, buna karşılık savaş suçlarına doğrudan karışmamış olan Cavit, Rauf, Fethi, Vasıf, Rahmi, İsmail Canbulat gibi kadrolar ön plana çıkarılmıştı”
“Savaşın kaybedilmesi ve ülkenin işgali olasılığına karşı daha 1915`te Enver öncülüğünde bir direniş örgütünün kurulduğu bilinmekteydi. Nitekim 1918-1919 kışında, daha sonra Milli Mücadele`de kilit roller oynayacak olan kişiler İstanbul`a çağrılarak eğitilmiş, Anadolu`nun çeşitli kentlerinde gazeteler ve dernekler kurdurulmuş, Batı ve Kuzey Anadolu`da eski Teşkilat-ı Mahsusa üyelerinin önderliğinde Kuva-yı Milliye adlı direniş örgütleri teşkilatlanmıştı. Hareketin belli bir aşamasında Enver`in yurda dönerek yönetimi ele alacağı beklentisi, 1921 baharına dek, kamuoyunda yaygındı. İstanbul basınının 1919-1920 yıllarında Milli Mücadele`ye yönelttiği sert eleştirilerin başlıca konusu ve gerekçesini de "İttihatçılık" suçlaması oluşturuyordu”
“Nitekim (Rıza Nur, Ahmet Ferit Tek gibi bir-iki istisna bir yana bırakılırsa), Milli Mücadele kadrolarının tamamı eski İttihatçılardan oluşmaktaydı. [3] Başta Mustafa Kemal olmak üzere Rauf, Fethi, Kâzım Karabekir, Celal (Bayar), Adnan (Adıvar), Şükrü, Rahmi, Çerkez Raşit ve Ethem, Bekir Sami, Yusuf Kemal, Celaleddin Arif, Ağaoğlu Ahmet, Recep (Peker), Şemsettin (Günaltay), Hüseyin Avni, Ziya Hurşit gibi milliyetçi liderlerin tümü eski İTC kadroları ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa görevlileri idiler. İttihatçı hareketin basın ve propaganda sözcülerinden Ziya Gökalp, Mehmet Emin (Yurdakul), Mehmet Akif (Ersoy), Celal Nuri (İleri), Yunus Nadi (Abalıoğlu), Falih Rıfkı (Atay), Velid Ebüzziya ve diğerleri Milli Mücadele`nin de savunuculuğunu üstlenmişlerdi”
“Buna karşılık Milli Mücadele kadrosunun eski İttihatçı örgütün doğrudan devamı mı, yoksa Mustafa Kemal önderliğinde yeni bir oluşum mu olduğu, tatmin edici bir şekilde yanıtlanabilmiş bir soru değildir. İTC`nin eski liderleri 1925`te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile siyasi hayattan tasfiye edilecek ve aralarından önde gelen 13`ü 1926`da İzmir Suikasti komplosuna karıştıkları iddiasıyla İstiklal Mahkemesi`ne sevkedilerek idam edilecekti. Enver, Talat ve Cemal Paşalar, 1 Kasım 1918`ten 2 Kasım`a bağlayan gece Alman torpidobotu `R-1` ile İstanbul`u terk ederek 3 Kasım 1918`de Sivastopol’e ulaştı. Talat Paşa, 15 Mart 1921`de Berlin`de Charlottenburg semtinde ikametgahından dışarı çıktığında Ermeni Salomon Tehleryan tarafından öldürüldü. Cemal Paşa, 22 Temmuz 1922`de Tiflis`te uğradığı suikast sonucu öldürüldü. Enver Paşa, 4 Ağustos 1922`de bugünkü Tacikistan`nın Balh-i Cevan`nın 15 kilometre doğusunda bulunan Çegan tepe`de Kızıl Ordu ile çatışmaya girmiş ve öldürüldü” dedi.
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —