Beslenmenin ``büyümek, gelişmek, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşayabilmek için alınan besinleri vücudun kullanması`` anlamına geldiğini ifade eden Prof. Dr. İnanç, Türkiye`de halkın temel besin maddesinin ekmek ve tahıllar olduğunu kaydetti. Prof. Dr. İnanç, günlük enerjinin ortalama yüzde 44`ünün ekmekten, yüzde 58`inin ise diğer tahıl ürünlerinden karşılandığını bildirerek, şöyle devam etti: ``Ülkemizde enerjiyi yetersiz tüketenlerin oranı düşük. Böyle bir sorunumuz yok. Protein ile ilgili de bir sorun yok, ama kaliteli ve kalitesiz protein var. Aldığımız proteinin hemen hemen hepsini dokularda kullanabiliyorsak bu kaliteli proteindir.
Kaliteli proteinler
Kaliteli proteinler ise ne yazık ki pahalı olan hayvansal besinlerde var. Türkiye`de de maalesef kaliteli protein tüketimi az, kalitesiz protein tüketimi fazla. Hayvansal protein kaynaklarından süt, kişi başı yıllık ortalama 146 litre, ABD`de 292 litre, AB ülkelerinde 342.5 litre. Et tüketimimiz ise neredeyse yarı yarıya. Tavuk tüketimi yıllar içinde arttı. Kırmızı et tüketimi yerini biraz beyaz ete bıraktı, ama diğer gelişmiş ülkelerden daha gerilerdeyiz.`` Türkiye`de gelir düzeyinin düşük olduğunu vurgulayan Prof. Dr. İnanç, bunun kaliteli besin alımını da olumsuz etkilediğini belirtti.
Ayaküstü yemek
Prof. Dr. İnanç, ayak üstü beslenme (fast-food) alışkanlığının da Türkiye`de yaygınlaştığına dikkati çekerek, buna bağlı olarak çocukluk çağı obezitesinin yüzde 25 arttığını bildirdi. Çocukluk çağında günde 1 litre süt içen kız kardeşinin boyunun 1.80 metreye ulaştığını, kendisinin ise süt içmediği için boyunun 1.58 metrede kaldığını belirten Prof. Dr. İnanç, aynı anne ve babadan doğmalarına rağmen beslenme farklılığının vücut yapılarını etkilediğini söyledi. Prof. Dr. İnanç, Japonya`da savaş yıllarında yetersiz beslenme nedeniyle 12 yaş grubu çocuklarda boy uzunluğunun 1.38 metreden 1.36 metreye gerilediğine dikkati çekerek, ``Daha sonra beslenme programları değiştirilmiş. 1960 yılında aynı yaş grubundaki çocukların boy ölçüsü 1.42 metreye ulaşmış. Güzel bir sonuç`` dedi.
Yaş grupları
Yeterli ve dengeli beslenen işçilerin daha fazla üretken olduklarına ilişkin bilimsel bulgular olduğunu ifade eden Prof. Dr. İnanç, yetersiz ve dengesiz beslenen işçilerin bağışıklık sistemi zayıfladığı için daha çok hastalandıklarını, bunun sonucu olarak da üretim hızının düştüğünü kaydetti. Prof. Dr. İnaç, yetersiz ve dengesiz beslenmenin birçok hastalığı da beraberinde getirdiğine dikkati çekerek, şu bilgileri verdi: ``Bunlardan bir tanesinin zayıflıktır. Obezitenin de insan sağlığı üzerinde negatif etkileri bulunuyor, ama zayıflığın da özellikle kanser oluşumunda çok büyük etkileri var. Yetersiz ve dengesiz beslenmenin neden olduğu bir diğer hastalık da kansızlık. Özellikle 0-5 yaş gurubu çocuklarda ve gebelerde çok yaygın. İyot yetersizliği hastalıkları var. Diş çürükleri, biliyoruz ki kalsiyum yetersizliği ya da beslenmeye ilişkin bazı faktörlerden dolayı meydana gelebiliyor. Her yaş gurubunda bu sorunlar ortaya çıkabiliyor.``
Beslenme bozukluğu
Beslenme alışkanlıklarına bağlı kalp-damar hastalıklarından ölüm oranının bütün dünyada olduğu gibi Türkiye`de de ilk sıralarda olduğunu ifade eden Prof. Dr. İnanç, Türkiye`deki kalp-damar hastalığı oranının yüzde 43 olduğunu bildirdi. Prof. Dr. Neriman İnanç, insanlara ``beslenme eğitimi`` de verilmesi gerektiğine işaret ederek, elindeki sütü kullanmayı bile bilmeyen bilinçsiz aileler bulunduğunu söyledi.