Ramazan Bey böyle diyor!
HDP'nin "Türkiye`de askerin siyasete dâhil olmasının önüne geçilmesi" amacıyla, TBMM'ye verilmiş olan Meclis araştırma önergesi üzerine söz alan Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can Türkiye'de uzunca bir süre Askerin kendini rejimin bekçisi olarak gördüğünü söyledi.
Vesayet mücadelesi
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can meclis başkanı ve Milletvekillerini selamladıktan sora yaptığı konuşmada Maalesef, Türkiye siyasi tarihinde askerî müdahalelere maruz kalmış, son yüzyılda eski ile yeni, değişim ile statüko devamlı şekilde vesayet mücadelesine girmiştir. Son altmış beş yılda 3 fiilî, 1 postmodern, 1 e-muhtıra şeklinde gerçekleşen darbeler çok sayıda sivil iradeye müdahale hakkı, memlekette ciddi bir askerî-siyasi problemi ortaya çıkarmıştır. Asker her şeyden önce kendisini rejimin bekçisi olarak görmüştür. Aslında rejimin bekçisi asla asker olamaz, rejimin bekçisi demokrasidir, hukuktur, millettir, ille de milletin iradesidir. Dedi.
Dizayn ediyorlardı
Can konuşmasını şöyle sürdürdü Toplumsal değişimi fark etmeyen, milletin iradesini yok sayan, zamanın ruhunu anlayamayan darbeci askerler, orduyu kışlaya davet etmek yerine kendi pozisyonlarını güçlendirmeyi tercih etmişlerdir. Başbakanların darağacında sallandırıldığı, başbakanların erat tarafından azarlandığı, ötekileştirildiği, âciz hâle getirildiği dönemlere maalesef hep birlikte şahit olduk. Millî iradenin hâkim olduğu, özde demokrasinin, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu düsturu hep kâğıt üzerinde oldu. Millet sandığa gidiyor, vekillerini seçiyor, millî iradeyi hâkim kılıyordu ama birileri bunu hiçe sayıyor, millî iradeye asla iktidar yetkisi vermiyordu. Darbecilerin rehinesi hâline gelen ordu asli görevinden uzaklaşmış, siyaseti dizayn eder hâle gelmişti.
Asli görevine taşındı
Zayıf iktidarlar ve sığ siyasetçiler bu döngüye dur demek yerine ara rejim ürünü olmaya, askerin bu durumundan siyasette sınırlı da olsa yararlanmaya çalıştılar ama bu sınırlı yetkiyi dahi kullanırken siyasetçiler her düdük çaldığında kaderlerine razı oldular, siyaset sahnesini terk ederken postala selam çakmayı da ihmal etmediler. Evet, askerlerin darbecileri, siyasete müdahale edenler tabii ki suçluydu ama onlar kadar olmasa da buna imkân veren siyasetçiler de suçluydu. Son on yılda darbe teşebbüslerinin olduğu Türkiye'de, en nihayetinde 12 Eylül darbesiyle ilgili davanın açılması, 28 Şubat, 27 Nisan soruşturmalarının açılması simgesel dahi olsa anlamlıydı. Süreklilik içinde değişimi savunan, vesayetle vuruşarak ilerleyen AK PARTİ, demokrasiyi, hukukun kendisini ilke edinmiş ve lideri Recep Tayyip Erdoğan riyasetinde demokrasiye, hukukun üstünlüğüne sözde olmaktan öte, özdelik hüviyetini kazandırarak askeri kışlaya, asli görevine taşımıştır.