Ahmet yeşil


BİZDEN DEĞİLLER!..

1979 yılı Temmuz ayının sonlarıydı.


Ankara’ya gitmek üzere bindiğim otobüsün önünde seyretmekte olan Alman plakalı Volkswagen marka bir minibüs,  Kılıçlar köyü yakınlarındaki demir köprüye ulaşmadan karşı yönden gelen başka bir Alman Plakalı aynı marka minibüs ile kafa kafaya çarpıştı.
Çarpışma anını an be an gördüm, tanığım!..
Gençlik ve vicdan var tabi!..
Çok fazla yolcusu olmayan otobüsün açık kapısından ilk ben atladım.
Ne kopan kafanın gövdesinden akan kan durdurdu beni,
Ne kırılmış kollar-bacaklar,
Ne metal saplanmış vücutlar,
Ne savrulmuş daha ağır yaralı çoluk-çocuk,
Nede onlara ait parçalar…
Gözüm hiçbir şey görmeden,
Bağrış-çağrış-haykırışlar içerisinde hepsine ulaşmaya,
Hepsine can olup yaşatmaya çalıştım havaya kalkmış tozun toprağın içerisinde.
Ana baba gününe döndü az sonra ortalık,
İşin uzmanları,
Yaşlılar,
Soğuk kanlı daha tecrübeliler müdahil oldu nihayet.
Üstümüz başımız kan,
Biraz şaşkınlık,
Daha çok korku- vicdan ve yorgunlukla birlikte ben ve benim gibi birkaç genç, etrafa savrulmuş eşyaların ve kopan uzuvların nöbetine durduk Jandarma gelip her şeyi tam tekmil teslim alıncaya kadar.
Hatırladığım;
Çoluk çocuk dahil altı ölü,
Sekiz ağır yaralı her iki taraftan da…
Gurbetçiydi taraflar,
Ekmeğinin peşinde koşan,
Dilini -dişini, örf-adet, gelenek ve göreneğini bilmediği, yaban ellerde nasip arayan insanlardı.
Yıllarca içim kanadı,
Acıdım,
Üzüldüm,
Kafası kopmuş gövde hiç aklımdan çıkmadı bu güne kadar…
Hep sempati ile baktım onlara,
Anlamaya çalıştım burada neden “Almancı, orada neden yabancı” olduklarını,
Anladım!..
Denk geldiğimde yardımcı oldum,
Yol gösterdim,
Usulünce anlattım bildiğim kadarı ile millet olarak kafamızın işleyiş şeklini…
Ve
O nesil gitti-bitti-öldü çoğu!..
Yeni bir nesil var Almanya yada Avrupanın diğer ülkelerinde şimdi.
Adamlar Türk ismi taşıyor-Türk oldukları iddiasındalar ama Türkçeyi zor konuşuyorlar…
Vergi vermemiş hiç biri,
Askerlik yapmamış,
Milliyetçi-bozun bozu Kurt tekmili birden, lakin bir tanesi de omzuna G3 takıp tuvalet nöbeti dahi tutmamış en kısasından iki saat…
Dindar, müselman alayı, benim tanıdıklarım içerisinde cami kapısı nerden açılır bilen yok vallahi…
İstisnası vardır belki, bulundukları ülkelerin vatandaşıdırlar çoğu ama, burda bozun bozu Kurt olan abiler, her ne hikmetse orda Koministtirler, Sosyalistirler, LGBTci diye sabah akşam sövdükleri  Yeşiller partisine oy verirler…
Yetmez;
Bindikleri son model araçlarla aile boyu, hatta sülale boyu senede bir kez bir aylığına tatile gelen bu cinsler, gözümüzün içine baka baka, küfreder gibi tepemizden aşırtarak lafları, utanmadan-sıkılmadan hayasızca ve şerefsizce senede bir kez Ankara’ya gidememiş, ben gibi 21 ay askerlik yapmış adamlara “kıymetini bilin ülkenizin, Almanya aç-Almanya muhtaç-Almanya sizi kıskanıyor” diye laf satarlar birde.
Bu güne kadar gözümün önünden gitmeyen ve her hatırladığımda hala içimi acıtan ALAMANCI ( Gurbetçi) profili yok artık.
Onlar öldü,
Kimi yolda, kimi vatan hasretiyle orda-burda!..
Birileri var şimdi bize benzeyen, çat pat konuştuğumuz dili konuşan, inandığımız dine inandığını söyleyen,
Hatta
Milli maçlarda bizim Ay-Yıldızlı bayrağımızı bile sallayan Almanyada-Avrupalarda…
Var ama,
Vallahi de bizden değiller billahi de  bizden değiller!..