Adı Gürbüz olan herkes güçlü olmadığı gibi, adı Mert olan herkes yiğitliği başaramadığı gibi, iki hoca bir bina olan yere de hukuk fakültesi deyince gerçekten hukuk fakültesi olmuyor.
Gerçek anlamda adalet ideali olmadan “hukuk”suz, gerçek anlamda hoca, kütüphane, bilim olmadan “fakülte” kurulunca “hukuk fakültesi” olmaz, olamaz, olmamıştır, olamayacaktır.
Bu şekilde istediğiniz kadar kursanız da gerçek anlamda medeni Dünya standartlarında bir hukuk fakültesi bile kurmuş sayılmazsınız. Bütün sıfırları toplasanız “bir” yapmaz. Yüz tane kaplumbağayı, bir tane atla yarıştırsanız her zaman at kazanır.
Bu faaliyet sadece suda batan şeyin üzerine biraz daha ağırlık koymak gibi, o şeyin derinlere gitmesini sağlar. Oysa böyle durumlarda yapılması gereken işlevsiz ağırlıktan kurtulmaktır, fazlalıklardan kurtulmaktır. Yani artırmak değil, eksiltmektir.
Fakülte sayısı, numaralı baro sayısı, niteliksiz hukuk fakültesi mezunu sayısı (kasten hukukçu demiyorum) arttıkça, hukuk endekslerindeki yerimiz daha aşağı gidiyor.
Ders alınsaydı tarih, tekerrür mü ederdi?... Kadim bilgiye rağmen yapılacak her şey boşunadır.