Ahmet yeşil


ÖKSÜZ KIRIKKALEM!..

ÖKSÜZ KIRIKKALEM!..


Vah Kırıkkalem vah!..
Kimsesiz,
Yalnız,
Sahipsiz,
Öksüz Kırıkkalem!..
Terkedilmiş, üstü başı yırtılıp ortalığa salınmış sokak çocukları gibi dımdızlak kala kalmış Kırıkkalem…
Sözüm ona elli küsür vilayetin geçiş noktası güya,
Savunma sanayimizin omurgası,
Örgütlü işçilerin,
Sürekli kendini geliştirerek yenileyen iş adamlarının,
Sulu tarımın,
Kadı Köylüye evrilen köylünün,
Devletten emekli olmuş yaşlı ve mutlu! insanların yurdu,
Bürokrasinin membaa,
Siyasetin gösterge tablosu,
Yiğitlerin harman,
Harman yerinin vatan savunası olduğu Kırıkkalem…
Çok değil birkaç yıl sonra altın bulunduğunda kalabalıklaşıp, bittiğinde terkedilmiş Amerikan Çizgi
Romanı Ret Kid de olduğu gibi yani, bir Akbaba, bir mezarcı, bir de ellerini ovuşturarak bekleyen
kalantöre kalmakta olan Kırıkkalem.
Demem o ki;
Başına neyin gelmekte olduğunu hala anlamayan insanlara teslimiyetini vermiş doğası, havası, şekli,
şemali, adamı-madamı güzel Kırıkkalem!..
Gözünü aç ve bak etrafına!..
Devlet yatırımı yok artık bütün Türkiyede olduğu gibi Kırıkkalede de,
Hatta
Olanı da öyle yada böyle bir şekle getirip satıyorlar, satamadıklarını da kapatıyorlar.
Tarım yok,

Hayvancılık bitti.
Organize sanayimiz var ama ne patronu buralı ne de çalışanı,
De ki çalışanı buralı, kazancının vergisi Ankara yada başka yerli.
Yolumuz vardı,
Elli küsür vilayetin ÇİN’e kadar olan güzergahının uğrak yeriydik, uğrayana en azından bir şişe su, bir
tas çorba, veya bozulan arabasına en azından bir çift lastik satma imkanımız vardı,
Yapılacak oto yol sayesin de o da olmayacak.
Üretim yok,
Ekip biçme, yetiştirip satma yok,
Devlet yatırımı zaten yok,
Özel sektör yatırımı sınırlı,
Geçerken uğradım alış verişi de kalmayınca,
Dayına selam söyle!..
Öksüz Kırıkkale, sokak çocuğu gibi “dımdızlak” ortada bırakılan Kırıkkale diye biz ağlamayalım da
kimler ağlasın?!..